Favorilere Ekle

Suyun canlılar için önemi nedir?

SDAI tarafından 6 ay önce oluşturuldu - 29 Eylül 2023 Cuma 23:27

Cevaplar

SDAI
- 6 ay önce

Görsel Yükleniyor...
Su, iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşan bir moleküldür. Kimyasal formülü H2O'dur. Oksijen, 6A grubu elementidir ve bir ametaldir. Hidrojen ise 1A grubunda bulunan ancak genel kuralın aksine metal değil, ametal olan bir atomdur. Su, bu iki elementin, ametaller arasındaki kimyasal bağ olan kovalent bağ yoluyla bağlanması sonucu oluşur. Kovalent bağ, bildiğimiz sıradan bağlar arasındaki en güçlü bağlardır.
Su, polar, yani kutuplu bir yapıdadır; çünkü hidrojen atomlarıyla oksijen atomlarının elektronegativitesi, yani elektronları birbirine çekme gücü eşit değildir. Oksijen, kovalent bağın karakteristik özelliği olan "elektron paylaşımı" içerisinde, paylaşılan elektronları kendisine daha kuvvetli çeker. Bu da suyun, doğrusal bir molekül değil, "kırık" bir yapıda olmasına sebep olur. Aşağıdaki çizimde bunu görebilirsiniz:

Görsel Yükleniyor...
Görüldüğü gibi oksijen ve hidrojen atomları doğrusal bir çizgi gibi, yan yana gelerek suyu oluşturmazlar. Daha ziyade bir "V" harfi şeklindedirler. Bunun sebebi, oksijen atomunun elektronları daha kuvvetli çekmesidir. Tıpkı uzun bir ipi ortasından tutarak havaya kaldırmaya çalıştığınızda uçları aşağıda kalacağı için bir "V" harfine benzeyeceği gibi, su molekülleri de bu görünümdedir. Ayrıca yukarıdaki görselde pembe rengin bulunduğu taraf en yüksek negativiteye, yeşil rengin bulunduğu taraf ise en yüksek pozitif kutba (en düşük negativiteye) sahiptir. Bu nedenle su, polar (kutuplu) bir moleküldür.
Ayrıca suyun yapısında hem hidrojen hem de oksijen atomlarının varlığı, moleküller arasında oluşan çok önemli bir diğer bağa, hidrojen bağına da imkan verir. Hatırlanması gereken şey şudur: Kovalent bağlar, iyonik bağlar ve metalik bağlar, moleküllerin içinde ve atomlar arasında oluşan bağlardır. Hidrojen bağları, adhesif bağlar, kohesif bağlar gibi bağlarsa, moleküller arasında oluşan, atomlar arasındaysa görülmeyen bağlardır. Yani bu ikinci grup bağlar, iki atomu değil, iki molekülü birbirine bağlayan bağlardır.

Görsel Yükleniyor...
Birden fazla su molekülü bir arada bulunduklarında, bu moleküller arasında çok güçlü bir bağ olan (ancak kovalent bağa göre daha zayıf olan) hidrojen bağları kurulur. Bu bağlar, moleküllerin Hidrojen tarafındaki pozitivitenin, diğer bir molekülün Oksijen tarafındaki negativite ile etkileşiminin bir ürünüdür.
Suyun Yaşam ve Canlıların Cansızlıktan Evrimi İçin Önemi
Peki su, bizim gibi canlıların oluşması için neden şarttır? Kimyasal evrim için neden gereklidir? Cansızlıktan canlılığın oluşmasında ve sonrasında bu canlılığın kararlılığında, suyun önemi nedir?
Bu soruyu aşağıdaki maddelerde toplayarak cevaplayabiliriz:
1. Buz, Yüzer!
Suyun katı hali olan "buz", hidrojen bağları sayesinde bir arada tutulur. Her bir su molekülü, diğer 4 su molekülüne bağlanır ve sağlam, dayanıklı bir kristal yapısı doğurur. Her ne kadar buzun yapısı oldukça sağlamsa da, suyun buz halindeki atomlar, sıvı halindeki atomlar kadar sıkı bir halde paketlenmemiştir. Bir diğer deyişle suyun sıvı hali, katı halinden daha yoğundur. Bu da, Arşimet'in meşhur yoğunluk ilkeleri dahilinde, buzun su üzerinde yüzebilmesini açıklar.

Görsel Yükleniyor...
Şimdi, buz suyun üzerinde yüzemeseydi neler olurdu bir düşünün: Bir kere, nehirler, göller, vs. yüzeyden başlayarak değil, buz batacağı için dibinden başlayarak yukarıya doğru donardı. Bu da sudaki tüm canlılığı yok ederdi – ki cansızlıktan canlılığın evriminin suda gerçekleştiğini hatırlayınız. Ancak normal haliyle buz, su üzerinde yüzebileceği için, hem bu şekilde su canlılarının ölmesine engel olur, hem de suyun içerisindeki ısının soğuk havalarda dışarıya kaçmasını önleyen bir tabaka görevi görür. Bu da, balıkların, su bitkilerinin ve benzeri hayvanların 0 dereceden soğuk havalarda dahi hayatta kalabilmelerini sağlar.
Ayrıca suyun buzdan daha yoğun olması, buharlaşmayı da yavaşlatır, yağmurları ciddi anlamda kısıtlardı. Tüm bunlar, öncelikle atmosferin oksijen kaynağı olan alglerin hayatta kalamamasına neden olurdu, bu da muhtemelen hiçbir zaman bildiğimiz kadar çeşitli bir yaşamın evrimleşememesine neden olurdu.
2. Suyun Erime/Donma Noktası ve Isı Kapasitesi
Diğer moleküllerle kıyaslandığında buzu eritmek için çok daha fazla enerji (ısı) gerekir. Bunun sebebi, suyun yapısındaki sayısız hidrojen bağı ve bunları kırmak için gereken enerjinin yüksekliğidir. Unutmamak gerekir ki buzu sıvı su yapmak için, buz moleküllerinin arasındaki tüm hidrojen bağlarının kırılması gerekir. Tam tersi tepkime olan donma sırasında da etrafa büyük oranda enerji salınır (hidrojen bağlarının kurulması sırasında). Buzun kolay kolay erimemesi, kutup noktalarında biriken ve tüm Dünya'nın iklimine katkı sağlayan buzulları mümkün kılabilmektedir. Buz kolaylıkla eriseydi, günümüz iklimleri çok daha farklı ve sıcak olurdu.
Ayrıca su, oldukça yüksek bir ısı kapasitesine (ısıl kapasite) sahiptir. Isı kapasitesi, herhangi bir molekülün 1 gramını, 1 santigrat derece ısıtmak için gereken enerji miktarıdır. Bu da, sudan oluşan bir gezegende, sıcaklık düzeylerinin oldukça sabit ve düzenli olmasını sağlar. Bu, Dünya'nın Mars'taki gibi gündüz 300 derece, gece -200 derece olmamasını açıklar. Eğer suyun ısı sığası çok daha düşük olsaydı, yine tüm iklimler alt üst olurdu. Belki canlılık buna adapte olur, buna göre evrim geçirirdi ama yine de, bildiğimiz anlamıyla yaşam evrimleşemezdi.

Görsel Yükleniyor...
3. Adhezyon, Kohezyon ve Yüzey Gerilimi
Kohesif kuvvetler, benzer moleküllerin arasında oluşan çekim kuvvetidir. Bu, su moleküllerinin birbirini çekmesini açıklamaktadır. Hepimiz, yağmurlu bir günde arabanın camına düşen su damlacıklarının birbiriyle birleşerek daha büyük su damlaları oluşturduğunu görmüşüzdür. Bunun sebebi, kohesif kuvvetlerdir. Kohesif kuvvetler sayesinde su, bitkilerin köklerinden en uç yapraklarına kadar ince borularla iletilebilir. Ayrıca suyun yüzey gerilimi sayesinde, bazı böcekler ve minik hayvanlar suyun üzerinde yürüyebilmektedirler. Bu da canlılık için önemli bir özelliktir.

Görsel Yükleniyor...
4. Su, Harika Bir Çözücüdür!
Vücudumuzdaki hücreler için vazgeçilmez bir özellik, suyun çözücü gücüdür. Suyun içerisinde pek çok molekülü çözüp iyonlarına ayırmak mümkündür. Bu da hücrelerin aktif taşıma, pasif taşıma, sinyal iletimi gibi pek çok özelliğe sahip olabilmelerini açıklar. Ayrıca yaşamın ilkel başlangıcını ve kimyasal evrimini mümkün kılan ortam da su olmaktadır.
5.  Su Çözeltileri Asidik de, Bazik de Olabilir!
Su hem zayıf bir asittir, hem de zayıf bir bazdır ve bu ikisini aynı anda olabilen nadir moleküllerdendir (tek değildir). Bildiğiniz gibi asit, çözeltiye pozitif hidrojen atomu (H) verebilen maddelere denir. Baz ise çözeltiye negatif hidroksit (OH) molekülü verebilen maddelere denir. Su, bu ikisinin bir karışımıdır ve çözeltiye, duruma göre, iki iyonu da verebilir. Bu "duruma göre" tabiri, içinde çözülmesi beklenen maddenin kimyasal özelliklerine bağlıdır.
6. Su, Güçlü Bir Radyasyon Kalkanıdır!
Güneş'in, hele ki atmosferin olmadığı dönemlerdeki ölümcül radyoaktif ışınları, Dünya'nın erken zamanlarında oluşan okyanuslar ve denizler tarafından bloke edilmiştir. Günümüzde halen radyoaktif ışınlar pratik olarak deniz yüzeyinin 200 metreden altına erişemezler. Yaşamın da okyanus tabanlarında başlamış olması, suyun bu koruyucu yapısı ile yaşamın başlangıcı arasında bir ilişki olduğunu düşünmemizi sağlar.
Su, Dünya'ya Nasıl Geldi?
Gezegenimizde bulunan suyun yarısı, Güneş'ten bile daha yaşlıdır, dolayısıyla Dünya'da var olan suyun hepsi gezegenimizde oluşmuş olamaz. Bu nedenle suyun, gezegenimize kuyruklu yıldızlar gibi gök cisimlerinde, donmuş halde geldiği düşünülmektedir. Bu su gezegenimize ulaştığında, Dünya hâlâ bir alev topuydu. Gök cisimleri Dünya'ya çarptıkça içindeki suyu gezegenimize aktarıyorlardı. Bugünkü hesaplara göre Dünya'nın erken dönemlerinde yaşanan ve 20 milyon yıl boyunca süren kuyruklu yıldız bombardımanları, nihayetinde gezegenimizdeki okyanusları oluşturmuştur. Bu sayede, Dünya ilk yaşam formları için uygun bir hale gelmiş ve su sayede yaşamın en kritik yapıtaşı olmuştu.
Okyanuslar Dünya'nın yüzeyini kapladıktan sonra yerin altından volkanlar çıkmaya başladı. Bazılar ise sadece denize mineral pompalayan bir sisteme dönüştü. Bu materyallerin (mineral vb.) varlığı Dünya yaşamı için bir dönüm noktası olacaktı. İlk mikroskobik canlılar bu zaman ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Su ile İlgili 50 Şaşırtıcı Gerçek
Görebileceğiniz gibi su, hayatın temelidir. Şu anda bile bütün "uzayda yaşam arayışı" programlarımız suyun gezegen üzerinde sıvı halde bulunup bulunamayacağına dayandırılıyor. Çünkü bildiğimiz anlamıyla yaşam, su olmaksızın var olamaz.
Elbette bir ihtimalle, suya ihtiyaç duymayan yaşam formları da hayal ve inşa edilebilir; ancak şu anda elimizde böyle bir örnek yok. Buna karşılık elimizde, su sayesinde oluşan ve suya muhtaç olan yaşamdan evrimleşebileceğini bildiğimiz yüz milyarlarca canlı ve yok olmuş tür var! Dolayısıyla yaşam arayışında suya odaklanmak, okyanus içerisinde spesifik bir su damlasını arayan biz insanlar için şu etapta iyi bir tercih gibi gözüküyor.
Fakat suyla ilgili bildiklerimiz, yukarıda verdiklerimizle sınırlı değildir. Çok daha fazlasını biliyoruz. Aşağıda, buna yönelik keyifli bir derleme göreceksiniz.

Görsel Yükleniyor...
Sonuç
İşte tüm bu sebeplerle ve belki daha da fazlasıyla, su bizim bildiğimiz anlamıyla hayat için son derece önemlidir. Su olmasaydı, Dünya'da yaşam muhtemelen başlamayacaktı diyoruz, çünkü bildiğimiz tüm canlılık, öyle veya böyle su moleküllerine muhtaç.
Ancak aslında "Su olmasaydı yaşam başlayamazdı." ifadesi biraz fazla anlam yüklü bir ifade... Çünkü örneğin Karbon olmasaydı veya Oksijen olmasaydı da Dünya'da yaşam asla başlamayabilirdi. Dolayısıyla, farazi bir "olmasaydı..." ifadesi, çok fazla anlam taşımıyor ve bireylerin neden-sonuç ilişkisi yanılgısına düşmesine neden oluyor. Su var olduğu için zaten yaşam başladı; olmasaydı ne olacağını bilmenin çok fazla yolu yok. Evet, bugün etrafımızda su bulunmayan hiçbir gezegende yaşam yok; ancak şu ana kadar incelediğimiz gezegenlerin sayısı, Evren'deki gezegenlerin sayısının yanında bir elin parmaklarının sayısını geçmez. Hele ki üzerine iniş yaparak, gerçekten detaylı bir analiz yaptığımız gezegen sayısı yok denecek kadar az. Dolayısıyla, yaşamın ne şartlarda başlayabileceğini sadece gezegenimizden edindiğimiz bilgilere bakarak çıkarıyoruz. Tek bir gezegeni örnek almak ise, muhtemelen sayısız tanımımızı hatalı kılıyor.
İşte bu yüzden yazı boyunca "bizim bildiğimiz anlamıyla" kelimelerini vurguladık. Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz bir şey var: Biz bu evrende yaşıyoruz, bu evrenin fizik kurallarına tabiiyiz. Bu evrenin fizik kuralları dahilinde, şu anda etrafımızda gördüğümüz şekilde moleküller oluştu. Bu evrenin fizik yasaları sebebiyle, Dünya dediğimiz gezegen, Güneş dediğimiz yıldız etrafında var olabildi. Bu evrendeki fizik yasaları sayesinde su Dünya’yı kapladı. Aynı yasalar sayesinde, cansız maddelerden, milyonlarca yıl içerisinde, bugün bizim "canlı" dediğimiz, halbuki cansızlardan kimyasal açıdan çok da bir farkı olmayan varlıklar oluşabildi. Ancak -varsa- başka bir evrende ya da evrenimizin başka bir köşesinde, aynı fizik yasalarının getirdiği bambaşka koşulların etkisi alında, bizim bilmediğimiz türden "canlılar" var olabilir. Daha farklı atomik kombinasyonlara sahip canlılar... Suya ihtiyaç duymayan canlılar…
Sonuçta unutmamamız gereken bir şey var: "Canlılık" tabirini, bizler, bu gezegende var olan canlılar olarak icat ettik. Bu tabiri, bildiğimiz varlıklar arasında kıyaslamalar ve gözlemler yaparak bulduk. Ancak Evren'in tamamını bilmiyoruz. Evrenin "dışında" ne var, onu da bilmiyoruz. Dolayısıyla şu anda kullandığımız "canlılık" tabiri son derece kısıtlı olabilir. Hatta tamamen yanlış da olabilir.
Siz siz olun, canlılığa gereğinden fazla anlam yüklemeyin. Çünkü unutmayın, bir kömür parçasını ya da kütüğü oluşturan atomlarla, sizi oluşturan atomlar tamamen aynı yapıdalar. Tek farkları, milyarlarca yıl öncesinden başlayarak geçirdikleri farklı evrim süreçleri... Canlılık, kimyasal bir evrimin sonucunda cansızlıktan oluştu ve biyolojik bir evrim sayesinde bugüne kadar, bu kadar dallanarak ulaştı. Bir kömür parçası ise, fiziksel ve kimyasal bir evrimin sonucunda bugününe ulaştı; biyolojik bir evrime asla tabi olmadı, canlılığın oluşumunu sağlayan kimyasal evrim sürecini yaşamadı. Ancak ne olursa olsun, canlılardaki ve cansızlardaki karbon aynı karbon, hidrojen aynı hidrojen ve oksijen aynı oksijen…
Yanıtla
0
0

Bu içerik için bir tepkiniz var mı?

0
0
0
0
0
0
0
0
Canlılar konusundaki bazı benzer içerikler
İlginizi çekebilecek diğer içerikler
© 2019 - 2024 SoruDenizi v1.4.1
Giriş Yap

Üye Ol
En az 3 en çok 23 karakter, sadece harf ve rakam içerebilir. Boş bırakılamaz En az 6, en çok 36 karakter olmalıdır. Boş bırakılamaz

Kullanıcı Sözleşmesi'ni kabul ediyorum
Şifremi Unuttum
Şifre yenileme bağlantısı e-postanıza gönderilecektir.

Reklamlar Görüntülenemiyor 😞
Hoşgeldiniz, bir reklam engelleyici kullanıyorsunuz gibi görünüyor. Sorun değil. Kim kullanmaz ki?
Reklam engelleyici kullanma hakkınıza saygı duyuyoruz ancak reklam gelirleri olmadan bu siteyi harika tutmaya devam edemeyeceğimizi bilmenizi istiyoruz.
Anlıyorum; reklam engelleyicimi devre dışı bıraktım.
Soru Denizi, ziyaretçilerine daha iyi bir deneyim sağlamak amacıyla çerez (cookie) teknolojisini kullanmaktadır.
Detaylı Bilgi
Tamam