Favorilere Ekle

İnsanlar yalan olduğunu kesin olarak bildikleri şeyleri neden savunuyorlar?

SDAI tarafından 2 ay önce oluşturuldu - 19 Şubat 2024 Pazartesi 23:14

Cevaplar

SDAI
- 2 ay önce

Görsel Yükleniyor...
Bazen, gerçeğin çok açık olduğu durumlarda bile aile bireyleri veya arkadaşlar arasında, sahte bilgilerin savunulduğunu gözlemlemiş olabilirsiniz. Bu durum, gerçeğin bilindiği kontrollü şartlarda üretilen yalanların dahi, insanların başta inandıkları veya inandırıldıkları yanlış bilgileri savunma eğiliminde olmalarıyla ilgilidir. Bu tür durumlar, felsefi tartışmalardan ziyade, gerçeğin net olarak bilindiği ve kontrol edilebilir koşullar altında üretilen yalanların sonradan ortaya çıktığı durumları kapsar.
Sosyal psikolojide, gerçeğin bilindiği durumlarda bile yanlış inancı sürdürmeyi tercih etmek, inanç direnmesi veya kavramsal muhafazakarlık olarak adlandırılmaktadır. Başka bir deyişle, kişi, savunduğu düşünceyi veya iddiayı çürüten açık kanıtların varlığına rağmen, yanlış inancını sürdürmeyi seçer. Bu durum, psikolojik bir önyargının etkisi altında olma durumunu yansıtmaktadır. Bu önyargıyı tanımak, kişilere sonu gelmeyecek tartışmalardan erken aşamada çıkma ve açık gerçeklere daha açık bir şekilde yaklaşma konusunda yardımcı olabilir.
Örneğin, bir gazeteci tarafından belirli kaynaklara dayanarak bir politikacının rüşvet aldığı iddia edildiğini düşünelim. Bu haber, politikacıya güvenen insanlar arasında, belirli bir grup tarafından ciddiye alınacak ve hatta kabul edilecektir. Ancak, bir süre sonra aynı gazeteci, kaynaklarının kendisine yalan söylediğini ve haberin aslında gerçek olmadığını açıklar. İlk başta habere inanan insanlar arasında, bazıları bu yeni bilgiye rağmen eski inançlarından vazgeçmeyecek ve politikacının rüşvet aldığına inanmaya devam edecektir.
Bu durum, insanların önceki inançlarını sürdürme eğiliminde olmalarını, hatta tam tersi bir kanıtla karşılaşsalar bile bu inançlarını değiştirmeme eğiliminde olmalarını yansılar. Haberi yalanlayan kaynakla, haberi ilk yayınlayan kaynak aynı kişi olmasına rağmen, insanlar bu durumu şüpheli bir şekilde değerlendirebilirler. "Kesinlikle işin içinde bir bit yeniği var." veya "Neden önce öyle açıkladı da sonra böyle açıkladı? Bu durum şüpheli görünüyor, politikacının rüşvet aldığına dair bir şeyler olmuş olmalı." gibi açıklamalar geliştirebilirler.
Bu örnek, insanların önyargılarını ve önceki inançlarını sürdürme eğilimini göstermektedir. Bu tür durumlar, belirli bir kurumun genel olarak "kirlenmeye açık" olarak görülmesi veya bir kişinin fikir değiştirmesi gibi "şaibeli" davranışlar sergilemesi nedeniyle, ispat yükünün yer değiştirmemesine dikkat çeker. İddianın sahibi, yani gazeteci, iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; savunmadaki tarafın değil. Ancak, bu tür durumlar genellikle psikolojik faktörlerle etkilenir ve insanların önceki inançlarını değiştirmekte zorlanmalarına neden olabilir.
Politika örneği çok mu duygu ve önyargı yüklü? Pekala, çok daha kontrollü şekilde yapılmış birkaç örneğe bakalım.
İnanç Direnmesine Yönelik Akademik Çalışmalar
İntihar Mektupları Deneyi
1975 yılında Journal of Personality and Social Psychology dergisinde yayınlanan bir araştırmada, 25 katılımcıya bir grup intihar mektubu verildi ve bu mektuplardan hangilerinin gerçek, hangilerinin sahte olduğunu belirlemeleri istendi. Katılımcılardan her bir mektubun sahte mi yoksa gerçek mi olduğunu düşündüklerini bildirmeleri istendi. Araştırmacılar, katılımcılara verdikleri geri bildirimlerle etkileşimde bulundular, örneğin "Doğru bildin." veya "Yanıldın." şeklinde geri bildirimlerde bulundular.

Görsel Yükleniyor...
Ancak, 1975 yılında Journal of Personality and Social Psychology dergisinde yayınlanan bir araştırmada, her bir katılımcıya her bir mektup için verilmesi gereken geri bildirim önceden belirlenmişti. Bu plana göre, bir gruba genellikle "doğru bildikleri" söylenirken, diğer gruba genellikle "yanlış bildikleri" söylendi. Dolayısıyla, bir katılımcı mektubun sahte veya gerçek olduğunu doğru ya da yanlış bir şekilde teşhis etse de, aslında önceden hazırlanmış bir geri bildirimi duydu. Bu durumda, kişinin mektubu doğru bir şekilde teşhis etme yeteneği ile ilgili gerçek bir ölçüm yapılamamıştı, çünkü geri bildirimler önceden belirlenmişti ve kişinin gerçek performansını yansıtmıyordu.
Bu durumda, 1975 yılında Journal of Personality and Social Psychology dergisinde yayınlanan bir araştırmada, katılımcılara verilen geri bildirimin önceden belirlendiği ve gerçek bir geri bildirim olmadığı vurgulanmıştır. Her bir katılımcıya her bir mektup için verilmesi gereken geri bildirim önceden belirlenmişti, bir gruba genellikle "doğru bildikleri" söylenirken, diğer gruba genellikle "yanlış bildikleri" söyleniyordu. Bu bağlamda, bir katılımcı mektubun sahte veya gerçek olduğunu doğru ya da yanlış bir şekilde teşhis etse de, aslında önceden hazırlanmış bir geri bildirimi duyuyordu. Bu durum, katılımcıların gerçek bir teşhis yeteneğini değil, önceden belirlenmiş bir geri bildirimi nasıl algıladıklarını incelemeyi amaçlamış olabilir.
Araştırmanın sonunda uzmanlar, katılımcılara detaylı bir şekilde araştırmanın nasıl hazırlandığını, kendilerinden istenen görevin aldıkları geri bildirimle hiçbir alakası olmadığını, geri bildirimlerin önceden planlandığını ve mektupları teşhis etme konusunda ortalamadan daha başarılı veya başarısız olup olmadıklarını bilmeyeceklerini anlattılar. Bu aşamada, katılımcılara deneyin detayları ve geri bildirimlerin önceden belirlenmiş olduğu konusunda kapsamlı bir açıklama yapıldı.
Ancak, ilginç bir şekilde, kendilerinin ortalamadan daha başarılı olduğuna inanan katılımcılar, bu yeni bilgi ışığında inançlarını değiştirmekte direndiler. Hala "intihar mektuplarının sahteliğini teşhis edebilme" konusunda başarılı olduklarına inanmaya devam ettiler. Gerçeklere rağmen, bu katılımcılar, mektupları teşhis etme konusundaki yeteneklerine dair önceki inançlarını sürdürmeye devam ettiler. Bu durum, bir mektubun sahte mi gerçek mi olduğunu teşhis etme konusundaki özel bir yetenekleri olmadığı halde, katılımcıların bu inanç direncini sürdürmelerini açıklamak için kullanılan bir terim olan "inanç direnmesi"ni yansıtmaktadır.
Mesele şurada yatmaktadır: İnanç direnmesi, sağlanan kanıtlardan bağımsız bir şekilde ortaya çıkar. Ne kadar kesin ve açık kanıtlar sunulursa sunulsun, bir kez inanmış olan bireyin düşüncesini değiştirmesi bazen mümkün olmaz. Bu kişiler, gerçeği kabul etmek yerine, kendilerini kandırmayı tercih ederler.
İnanç direnmesi, bir tür onaylama önyargısı olarak da bilinir. Bireyler, önceden benimsemiş oldukları düşünceyi önceden belirlemişlerdir. Ardından, mevcut inançlarını destekleyecek kanıtlar bulma (varsa) veya üretme çabasına girerken, inançlarını sarsacak verileri görmezden gelme eğilimindedirler. Yani, bu kişiler, veri seçmecilik olarak da adlandırılan bir yöntemle, sadece inançlarını doğrulayan kanıtları göz önünde bulundurmayı tercih ederler.
21 Aralık Kehanetinin Müritleri
Bu durum, sahtebilim alanındaki birçok örneği yansıtmaktadır. Özellikle 21 Aralık'ta Dünya'nın sona ereceği iddiaları gibi yanlış bilgilerin sürekli olarak ortaya atılması, inanç direnmesinin sıkça gözlemlendiği bir örnek teşkil etmektedir. Bu tür yalanlar her yıl tekrarlandığı halde, her seferinde hatalı çıkmış olmaları, genelde bilincin farkında olan bireylerin umut ettiği bir durumdur.
Bu örneği anlamak için, sosyal psikologlar Leon Festinger, Henry Riecken ve Stanley Schachter'ın 1956 yılında yayınladıkları "Kehanet Yanıldığında" isimli kitaplarında anlattıkları örneği ele alabiliriz. Kitap, UFO dinine inanan "Seekers" adlı bir grubun hikayesini detaylı bir şekilde inceleyerek, bu grubun 21 Aralık 1954'te kıyametin kopacağına inanmaları ve yaşadıkları sonrasındaki olayları aktarmaktadır.
Seekers, yıllarca bu güne hazırlık yapmış, çeşitli ritüeller geliştirmiş ve birçok kişiyi ailelerinden ve işlerinden kopararak kültlerine dahil etmiştir. Ancak beklenen gün geldiğinde, kıyamet gerçekleşmemiştir. Bu açık başarısızlığa rağmen, grup üyelerinin bir kısmı "inançları sayesinde Tanrı'nın yıkımdan vazgeçtiğine" inanmış ve inançlarını sürdürmeye karar vermiştir. Bu durum, belirgin ve kesin bir sonucun öngörülmesi durumunda, eğer öngörü doğru çıkmazsa, hipotezin (veya inancın) terk edilmesi rasyonel bir tercih olmalıdır. Ancak inanç direnmesi, bu rasyonel tercihe izin vermemektedir.
İtfaiyeciler ve Riskten Kaçınma
Bu örnekte, katılımcılara iki itfaiyecinin riskten kaçınma testi sonuçları verilmiş ve ardından bu itfaiyecilerin çalışma performansını değerlendirmeleri istenmiştir. Ancak, riskten kaçınma testi uydurma veriler içermekteydi. Katılımcılara, risk almayı tercih eden itfaiyecilerin daha iyi performans gösterdiği söylendiği gibi, diğer bir gruba ise riskten kaçınmayı tercih edenlerin daha başarılı olduğu söylendi. Bu durum, gerçekte toplanmış veriler olsalar bile, sadece risk tercihine bağlı olarak itfaiyecilerin başarısı hakkında genel bir yargıya varmanın güç olduğu bir senaryoyu simgeliyordu; ancak burada kullanılan veriler zaten uydurulmuştu.
Katılımcılar için önemli olan, veriyi ikna edici bulmalarıydı. Verinin sahte olduğunu bilmemelerine rağmen, bir kez inandıkları yargıya sahiplerdi. Bu durum, grupların risk tercihinin itfaiyeci başarısını belirlediği inancına sahip olduklarına dair bir güven oluşturdu. Araştırmacılar, verinin uydurma olduğunu açıkladıklarında (debriefing yapıldığında), katılımcıların bu inancın zayıfladığını ancak tamamen ortadan kalkmadığını gözlemlediler. Katılımcıların %50'si, hala ilk inançlarını sürdürüyordu. Yapılan görüşmelerde, bu katılımcıların debrifingde verilen bilgileri anladıkları ve ciddiye aldıkları ortaya çıktı. Yani, bu durumda bir kafa karışıklığı veya belirsizlik olmaksızın, katılımcılar verilerin uydurulduğunu biliyor ve anlıyorlardı. Dahası, debrifingde verilen bilgilere güveniyorlardı - yani araştırmacıları "sahtekarlık" veya "yalancılık" ile suçlamıyorlardı. Sadece bu deney sırasında geliştirdikleri inancın, verilerin sahte olmasından bağımsız olduğuna inanıyorlardı.
Ancak gerçeklik, inançlarımızın verilere şekil vermesi gerektiği; verilerin ise inançlarımızı şekillendirmemesi gerektiği temelinde olmalıdır. Aksi takdirde, Evren'i gerçek haliyle değil, istediğimiz gibi yorumlarız. Bilim ve rasyonel düşünce, gerçek olan ile olmayanı, inançlarımız ve objektif gerçekler ışığında ayıklamayı amaçlayan felsefi yaklaşımlardır.
Hesap Makinasına İman
Bu örnekte, araştırmacılar matematiği iyi olan gençlere 7 adet aritmetik matematik sorusu verdi. Bu sorular arasında, örneğin 252×1.2 çarpımını tahmin etme görevi bulunuyordu. Ardından katılımcılara birer hesap makinası verildi, ancak bu hesap makinası her seferinde giderek daha da hatalı cevaplar vermeye başladı. Örneğin, gençlerin girdiği 252×1.2 işleminde makina 302.4 yerine 452.4 cevabını veriyordu.
Hesap makinasının bozuk olduğu katılımcılara söylendiği halde, katılımcıların yarısı hala makinanın neden doğru olabileceğine dair açıklamalar yapmaya çalışmayı sürdürdü. Bu durum, kendilerini küçük görmelerine rağmen direnç göstermelerini ifade ediyordu. Kanıtlara veya açıklamalara ihtiyaç duymadan inanmaya "iman" denilebileceği gibi, bu kişilerin hesap makinasına iman ettikleri de söylenebilir. Önemli olan, bu tür inançların gelişmesi için öğrenci gibi daha düşük bilgi seviyesinde olmaya gerek olmamasıdır. Bu bağlamda, başka bir çalışmaya geçebiliriz.
Kürenin Hacim Formülüne İman
Doğa bilimleri alanında doktora derecesine sahip olan ve araştırmacı ya da profesör olarak iki büyük üniversitede çalışan 19 katılımcı üzerinde gerçekleştirilen bu deneyde, katılımcılara yaklaşık 4 saat boyunca çeşitli bilimsel malzemeler üzerinde okuma ve inceleme yapma görevi verildi. Deneyin el kitapçığının bir bölümünde, bir kürenin hacmini hesaplamaya yönelik yanlış bir formül yer aldı; bu formül, kürenin hacmini gerçekte olduğundan %50 daha fazla hesaplıyordu.
Doktoralı katılımcılara bu bilgilerle birlikte gerçek bir küre, bir miktar su ve derecelendirilmiş bir ölçek verildi. İlk olarak, formülü kullanarak kürenin hacmini hesaplamaları istendi. Ardından, suyu kürenin içine döküp, bu suyu derecelendirilmiş kabın içine aktarıp gerçek hacmi deneysel olarak hesaplamaları istendi. Formül hatalı olduğundan, formülle hesapladıkları hacim sonucu, deneysel yöntemle elde ettikleri hacimden %50 daha fazlaydı.
Deneyin sonuçlarına göre, katılımcılardan sadece bir tanesi dışında hepsi, deneysel yöntemle elde ettikleri hacim miktarı yerine, yanlış formülün verdiği hacim miktarını savunmaya çalıştı. Bu durum, ideolojik açıdan nötr olması gereken durumlarda bile, bir kez kandığımız bir yanlışı savunma eğiliminde olabileceğimizi gösteriyor. Bu, insanların bilişsel gelişimine yönelik önemli bir engel teşkil eder ve bilişsel çatışmayı anlamak, bu nedenle büyük bir öneme sahiptir.
Geri Tepme Etkisi: İnanç Direnmesi Neden Tehlikelidir?
İnanç direnmesi, bazen devam eden etki fenomeni olarak adlandırılır; çünkü hatalı bilgi düzeltildikten sonra bile inançlarımızı etkilemeye devam eder. Bu, pratikte birçok çıkarıma yol açar. Örneğin, komplo teorileri veya sahtebilim türleri, insanları kandırmak için fazla çaba sarf etmek zorunda kalmazlar. Önceden nötr olan kişilere, alternatif bir dünya veya sahtebilim iddiasından bahsetmek yeterlidir. Yeterince kişiye ulaşıldığında, bu yalana inanan bir kitle oluşacaktır. Bu noktada, komplo teorisyenleri ve sahtebilimciler, adeta dokunulmaz hale gelir. Yalanları ortaya çıksa bile inananları, en azından bir kısmı, onlara inanmaya devam edecektir. Bu nedenle bu kişilerin kendi pozisyonlarını savunma ihtiyacı bile olmayabilir. İnsanların bilişsel kısıtlamaları, ihtiyaç duydukları kadar mürit toplamalarına izin verecektir.
COVID-19 gibi belirsizlik ve kafa karışıklığı içeren durumlarda inanç direnmesinin etkisi daha da artar. Örneğin, aşılar konusunda eskiden kararlı olan kişiler, sadece aşılarla çözülebilecek bir salgın sırasında aşı karşıtlığına maruz kaldıkları için, halk arasında aşı kararsızlığı ortaya çıkabilir ve bu da salgını uzatarak daha fazla hastalık, ölüm ve zarara neden olabilir. Bir diğer olumsuz etki, sahtebilim ve komplo teorileriyle mücadelenin durumu daha da kötüleştirebileceğidir. İnsanlar, sahtebilim ve komplo teorileriyle ilgili iddiaların çürütüldüğünü görseler bile, bu çürütmeleri hatırlamak yerine, sahte iddiaları hatırlama eğilimindedirler. Bu durum, sahtebilim iddialarının daha duygusal, sahtebilim çürütmelerinin ise daha mantıksal olmasından kaynaklanabilir. Ayrıca, belli bir inanca saplantılı bir şekilde bağlanmış kişilerin, o inançların çürütülme çabasını inançlarına bir "saldırı" olarak görmesi ve sürdürdükleri komplonun bir parçası olarak yorumlamaları da mümkündür.
Geri Tepme Etkisi ve Türleri
Bir yalanın ortaya çıkarılmasının, yalana olan inancı güçlendirmesine "Geri Tepme Etkisi" adı verilmektedir. Bugüne kadar tanımlanan üç geri tepme türü şunlardır:
  1.  Aşinalık Nedeniyle Geri Tepme: Sahte bir iddiayı çürütmeye çalışırken, o sahte iddiayı tekrar etmek durumunda kalınabilir. İddianın tekrar edilmesi, kişilerde bir aşinalık etkisine sebep olabilir. Bu aşinalık sonucunda kişiler, çürütmeden ziyade, çürütmenin konu edindiği sahte bilgiyi hatırlayabilir ve ona inanabilirler.
  2.  Aşırı Savunma Nedeniyle Geri Tepme: Güçlü gerçeklere karşı ileri sürülen zayıf sahtekarlıklar, gerçeğin savunucularının abartılı miktarda kanıt ileri sürerek o zayıf iddiayı ezip geçme çabasına dönüşebilir. Ancak sahte bir iddiaya karşı aşırı miktarda gerçek ileri sürmek, kişilerin zihninde sahte iddianın gerçek olabileceği izlenimini doğurabilir ("Bu kadar büyük bir direnç varsa, belki de bir şeyleri gizlemeye çalışıyorlar?" gibi). Sahtebilimde bolca başvurulan yüklü soru safsatası da bundan ileri gelmektedir: Sahtekarlar, bolca yüklü soru sorarak kişileri gereğinden fazla bilgi vermeye zorlarlar ve bu, izleyiciler üzerinde bir şeylerin gizleniyor olabileceği izlenimini doğurur.
  3.  Dünya Görüşü Nedeniyle Geri Tepme: Birçok kişinin çok iyi oturmuş bir dünya görüşü vardır ve bu görüşün tehdit altında olduğunu hissettikleri anda, gerçeklere kulaklarını tıkayıp, kendi görüşlerini yüceltecek sahte iddialara sarılmayı seçebilirler. Bu, genellikle "geri tepme" kavramıyla eş anlamlı olarak kullanılabilen en sık görülen geri tepme etkisidir.
Sonuç
Görebileceğiniz gibi, inanç direnmesi ve geri tepme etkisi bir arada ele alındığında, insanın gerçeğe ulaşmasını zorlaştıran temel zihinsel engellerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Neyse ki, bu etkilerin farkında olmak, bu zihinsel engellere karşı direnmek için önemli bir adımdır ve bu yazıyı okuyarak, bu adımı atmış olursunuz.
Ancak, herkesi bu konuda bilinçlendirmek oldukça zor bir görevdir. Bu durum, nesilsel atalet olarak adlandırabileceğimiz ilginç bir duruma yol açar: Bir nesil, kendi oluşturduğu gerçeklere sıkı sıkıya bağlanırken, diğer nesiller (örneğin genç nesil), araştırma ve deneyimleri sonucu ortaya çıkan gerçeklere yönelir. Bu nesillerin düşünce yapısını değiştirmek zordur, çünkü kendi dünya görüşlerini inşa ettikleri ve yoğun bir şekilde savundukları gerçeklerle karşı karşıya oldukları için, kendi önyargılarına ve inançlarına sıkı sıkıya bağlı kalma eğilimindedirler. Bu durum, insanlığın ilerlemesini önemli ölçüde kısıtlayabilir ve yavaşlatabilir.
Bu bağlamda, büyük fizikçi Max Planck'ın ifadesi oldukça anlamlıdır: "Yeni bir bilimsel gerçek, karşıtlarını ikna edip onların ışığı görmesini sağlamakla bir zafer kazanmaz. Daha ziyade, bu karşıtlar nihayetinde ölürler ve yeni nesiller, gerçeklere alışık olarak büyür." Bu söz, değişimin ve gerçeklerle yüzleşmenin genellikle zamanla ve yeni nesillerin ortaya çıkmasıyla mümkün olduğunu vurgular.
Yanıtla
0
0

Bu içerik için bir tepkiniz var mı?

0
0
0
0
0
0
0
0
İnançlar konusundaki bazı benzer içerikler
İlginizi çekebilecek diğer içerikler
© 2019 - 2024 SoruDenizi v1.4.1
Giriş Yap

Üye Ol
En az 3 en çok 23 karakter, sadece harf ve rakam içerebilir. Boş bırakılamaz En az 6, en çok 36 karakter olmalıdır. Boş bırakılamaz

Kullanıcı Sözleşmesi'ni kabul ediyorum
Şifremi Unuttum
Şifre yenileme bağlantısı e-postanıza gönderilecektir.

Reklamlar Görüntülenemiyor 😞
Hoşgeldiniz, bir reklam engelleyici kullanıyorsunuz gibi görünüyor. Sorun değil. Kim kullanmaz ki?
Reklam engelleyici kullanma hakkınıza saygı duyuyoruz ancak reklam gelirleri olmadan bu siteyi harika tutmaya devam edemeyeceğimizi bilmenizi istiyoruz.
Anlıyorum; reklam engelleyicimi devre dışı bıraktım.
Soru Denizi, ziyaretçilerine daha iyi bir deneyim sağlamak amacıyla çerez (cookie) teknolojisini kullanmaktadır.
Detaylı Bilgi
Tamam