Hoşgeldiniz, bir reklam engelleyici kullanıyorsunuz gibi görünüyor. Sorun değil. Kim kullanmaz ki?
Reklam engelleyici kullanma hakkınıza saygı duyuyoruz ancak reklam gelirleri olmadan bu siteyi harika tutmaya devam edemeyeceğimizi bilmenizi istiyoruz.
Cevaplar
Görsel Yükleniyor...
- 17 Aralık 1954: Kült lideri Bayan Keech, uzaydan aradığını söyleyen ve kendine "Kaptan Video" adını veren bir kişiden bir telefon aldı ve ona, öğleden sonra saat 4'te onu almak için bir dairenin arka bahçesine ineceğini söyledi. (Festinger, bu aramanın, Keech'in grubunun basında çıkan haberlerini gören bir şakacı tarafından yapıldığını düşünmektedir.) Grubun bir kısmı önce bu aramaya şüpheyle yaklaştı ama sonra gerçek olduğunu kabul ettiler ve uçan daire tarafından götürülmeye hazırlık olarak, üzerlerindeki tüm metal nesneleri çıkardılar. Saat 17:30'a kadar beklediler; ancak ortalıkta hiçbir uçan daire yoktu. Hiçbiri, uçan dairenin neden gelmediği konusunu tartışmak istemiyordu. Nihayet konuyu tartışmaya açtılar ve bu aramanın, onların tatbikat yapabilmeleri için bir fırsat olarak gönderildiği kanaatine vardılar. O gün Bayan Keech, uçan dairenin onları gece 1:30'da alacağına dair başka bir mesaj aldı. Grup, bu uçan daireyi de gece 3:30'a kadar bekledi ama uzaylıların gelmemesi üzerine nihayetinde pes edip yataklarına dağıldılar.
- 18-20 Aralık: Tarikat, kendilerinin reklamını yapmaktan kaçınıyordu. Yapılmak istenen röportajlara isteksizce katılım gösteriyorlardı. Keech'in evine, yalnızca tarikatın gerçek inananları girebiliyordu. Kült, felaketin ayrıntılarını, meydana gelmesinin nedenini ve grubun felaketten nasıl kurtarılacağını açıklayan, Clarion gezegeninden geldiğine inandıkları ve otomatik yazım yoluyla kendilerine bilgi iletilen bir inanç sistemi geliştirmeye başladılar.
- 20 Aralık: Grup, gece yarısı uzaydan bir ziyaretçinin geleceğini ve onlara, onları bekleyen bir uzay aracına kadar eşlik edeceğine inanmıştır. Talimat verildiği gibi, kült üyeleri heyecanla tüm metal eşyalarını çıkardılar. Gece yarısı yaklaşırken fermuarlar, sutyen askıları ve diğer nesneleri çıkardılar.
- 21 Aralık, 00:15: Ziyaretçi gelmedi. Gruptan biri, odadaki başka bir saatin 11:55'i gösterdiğini fark etti. Saat objektif olarak 00:15 olmasına rağmen, grup, henüz gece yarısının gelmediği konusunda hemfikir oldular.
- 00:10: Geride olan saat de gece yarısını gösterdi. Ortalıkta hala ziyaretçi yoktu. Grup, şaşkın bir sessizlikle oturuyordu. Sözde kıyamete yedi saatten az bir süre kaldı.
- 04:00: Kült üyeleri, şaşkın bir sessizlik içinde oturuyordu. Olan bitene birkaç açıklama bulma girişiminde bulunuldu; ama bir sonuca bağlanamadı. Bu noktada Keech, ağlamaya başladı.
- 04:45: Keech, otomatik yazma yöntemiyle bir başka mesaj aldı. Dünya Tanrısının gezegeni yıkımdan kurtarmaya karar verdiği bildirildi. Kıyamet, şu mesajla iptal edilmişti: "Bütün gece boyunca oturan küçük grup, o kadar çok ışık yaydı ki, Tanrı dünyayı yıkımdan kurtardı."
Yani araştırma ekibi (ve rasyonel herhangi bir birey) tarafından tahmin edildiği gibi, kıyamet kehanetinin işaret ettiği 21 Aralık 1954 günü, kehanetin öngördüğü selden ve kült üyelerini kurtaracak uzaylılardan en ufak bir iz olmadan, sıradan bir gün olarak geçti ve grubun kehanete olan bağlılığı ile ortaya çıkan gerçeklik arasında bilişsel bir uyumsuzluğa neden oldu: İnançları, tartışması olmayan ve tamamen objektif bir şekilde yanlış çıkmıştı. Sonrasında olanlar, insanların bilişsel çelişkileri çözme konusundaki zaaflarını gösteren nitelikteydi.Kehanet Gerçekleşmediğinde Kült Üyeleri Nasıl Davrandı?Kehanet gerçekleşmediğinde, tarikatın her üyesi kendince farklı tepkiler gösterdi. Örneğin kültün daha zayıf inançlı üyeleri, kendilerini aptal gibi hissettiler ve kültü takip etmeyi bırakma eğilimi gösterdiler. Tarikatın en kararlı üyeleri ise, gerçeği kabullenmek yerine, inançlarına daha da sıkı sıkıya sarılmayı seçtiler: Örneğin en başından beri haklı olduklarını göstermek için olayları yeniden yorumlamaya ve etraftakilere inançlarını yaymaya başladılar. Kehabet Çöktüğünde'de şöyle anlatılıyor:- 21 Aralık 1954: Öğleden sonra gazeteler; kült üyelerini röportaj için aramaya başladılar. Grup, daha önce reklam yapma konusundaki isteksizliğini tamamen terk etmişti Tarikatin inançlarını olabildiğince geniş bir kitleye yaymak için acil bir kampanya başlatmaya karar verdiler.
- 24 Aralık 1954: Tarikat, basını davet ederek, uzaylıların bir uçan daireye inip onları alacaklarına dair yeni bir öngörüyü duyurdular. Bu olayı beklerken, Noel şarkıları söylediler. Kültün yerleşkesinin dışında, 200 kadar kişiden oluşan öfkeli bir kalabalık toplandı. Kalabalığı kontrol altına almak için polis çağrılmak zorunda kaldı. Protestocular, Bayan Keech'ten memnun değildi.
- 26 Aralık 1954: Bayan Keech ve diğer kült lideri Dr. Armstrong (gerçek adı: Charles Laughead) hakkında, çeşitli suçlamalarla tutuklama emri çıkarıldı.
Festinger kült üyelerinin hiçbir şey olmamışçasına inançlarına daha da sıkı sıkıya sarılması ve hatta inançları üzerindeki bahislerini artırması karşısında hiç de şaşırmamıştı; çünkü tarikat üyelerinin inandıkları kehanetin gerçek olmamasının acısını hafifletme eğiliminde olacaklarını tahmin etmişti. Tarikatın kararlı üyelerinin kehanetin tarikat üyelerinin sadakatinden dolayı gerçekleşmediğine inanması zihinsel çatışmayı azaltma eğilimlerinden kaynaklanıyordu. Festinger, bu olayla birlikte bilişsel çelişki bağlamında yaptığı tahminlerinin doğru olduğu sonucuna ulaştı.Bilişsel Çelişkinin SebepleriDüşünce ve davranışlar arasında çatışma meydana getiren birçok durum bilişsel çelişkiye sebep olabilir. Bu sebeplerden bazıları aşağıdaki gibidir.İnancın Boşa ÇıkmasıBir inancın, idealin veya değerler sisteminin çelişkisi, sorgulanan inancı değiştirerek çözülebilecek bilişsel uyumsuzluğa neden olur; ancak sonuçta ortaya çıkan zihinsel stres, değişime sebep olmak yerine kasten yanlış algılama, gerçekleri reddetme veya inkâr yoluyla kişiye psikolojik uyumu geri kazandırır. Bu süreçte bireyler, çelişkili inançlarını paylaşan diğer insanlardan manevi destek isterler veya diğer insanları çelişkinin gerçek olmadığına ikna etmeye çalışırlar.Bunun bir örneğini 2008 yılında yayınlanan ve "Rebbe" dedikleri Menachem Mendel Schneerson'un Mesih olduğuna inanan Çabad Ortodoks Yahudi cemaatinde meydana gelen inanç çelişkisiyle ilgili araştırma göstermektedir. Sözde mesih, 1994 yılında felç geçirerek öldüğünde, tarikat, Rebbe'lerinin Mesih olmadığını kabul etmek yerine, kültün bir kısmı bu çelişkili gerçeğe kayıtsız kaldı ve Schneerson'ın Mesih olduğunu ve yakında ölümden döneceğini iddia etmeye devam etti. Schneerson geri dönmedi.Zorunlu UyumZorunlu uyum, kişinin özel olarak yapmak istemediği ya da düşünceleriyle ters düşen bir eylemi yapmaya zorlandığı durumu ifade eder. Bilişsel çelişki, bu zorlamanın sonucu olarak eylemi gerçekleştirdiğinde ortaya çıkar. Artık davranış geçmişte kaldığı ve değiştirilemeyeceği için kişi eyleme karşı tutumlarını yeniden değerlendirerek çatışmayı azaltmaya çalışacaktır.Festinger 1959’da insanları sıkıcı bir iş yapmaya zorlamanın bilişsel çelişki yaratıp yaratmayacağını deneysel olarak test etmiştir. Bu laboratuvar deneylerinde 71 erkek katılımcıya bir tahtadaki mandalları bir saat boyunca çevirmek gibi sıkıcı bir görev verildi. Daha sonra deneklere bekleyen bir katılımcıya (aslında deneyin işbirlikçisi) görevin eğlenceli ve ilginç olduğu yalanını söylemeleri için 1 dolar veya 20 dolar verildi. Deneklerin nerdeyse tamamı işbirlikçiye görevin eğlenceli olacağını söylemeyi kabul etti.Deneyin sonunda katılımcılardan görevi değerlendirmeleri istendiğinde 1 dolar ödenen deneklerin 20 dolar ödenen deneklere kıyasla görevi daha eğlenceli bulduğu görüldü. Elbette bunun sebebi 1 dolar ödenen deneklerin bilişsel çelişki yaşamalarıydı. 20 dolar ödenen denekler daha iyi ödüllendirilmişlerdi ve yalan söylemeleri için daha büyük gerekçeleri vardı. Bu yüzden muhtemelen zihinsel bir çatışma yaşamadılar. Ancak bu sıkıcı işi yapmak ve yalan söylemek için 1 dolar tatmin edici bir ödül değildi. Bunun sonucunda 1 dolar ödenen denekler bilişsel çelişki yaşadılar ve ortaya çıkan zihinsel rahatsızlığı bastırmak için deneyin sonunda görevin eğlenceli olduğunu söylediler.Görsel Yükleniyor...
- Çoğu insan sigara içmenin sağlığa zararlarının farkında olsa da sigara içmeye devam eder. Bu davranış genellikle günlük hayatın stresli oluşuna vurgu yapılarak rasyonalize edilir. Dahası kişi sigaranın verdiği hisse, sağlıklı olmaktan daha fazla önem verdiğine kendini ikna edebilir.
- Sağlıklı beslenmenin veya egzersiz yapmanın insana sağlayacağı faydalar bilinse de birçok insan bu konuda herhangi bir adım atmaz. Kondisyon eksikliğini hissettiğinde spor yapmaya başlamanın kendisine çok iyi geleceğini düşünmesine rağmen bu zamanı başka aktivitelere ayırmayı tercih edebilir. Bunun sonucunda suçluluk hissedilebilir.
- Kendini hayvansever olarak gören birinin et tüketmesi yine örnek olarak verilebilir. Bu tutarsız durum et paradoksu (İng: "meat paradox") olarak adlandırılmıştır. Benzer şekilde bir evcil hayvanı olan kişinin hayvanlar üzerinde test edilen ürünleri alması bilişsel çelişki örneği olarak verilebilir.
- Hayatında dürüstlüğe ve gerçeğe büyük önem atfeden biri, bazen bazı gerçekleri saklamak ya da ufak yalanlar söylemek zorunda kaldığında bilişsel çelişki yaşayabilir.
COVID-19 Pandemisi: Pandemi İnkârcıları ve Aşı KarşıtlarıCOVID-19 pandemisinde popülerleşen pandemi inkârcılarının ve aşı karşıtlarının durumu, bilişsel çelişkiye yönelik çok güzel ve oldukça güncel bir örnektir. Dolayısıyla burada, bu örneği biraz daha derinlemesine masaya yatırmak istiyoruz.COVID-19 Pandemisi ve Potansiyel ÇözümleriCOVID-19 pandemisi, 1960'lardan beri tanıdığımız ve solunum yoluyla bulaşan bir virüs grubunun yeni evrimleşmiş bir üyesinin, 2019'un sonundan beri milyonlarca insanın ölümü, yüz milyonlarca insanın hastalanması ve işten düşmesiyle sonuçlanmıştır; on binlerce hasta "Uzun COVID" denen uzun dönem sorunlarla boğuşmaktadır. Bu pandemiyle mücadele edebilmekte kullanabileceğimiz, hem 3 asırdan beri kullanılan hem de 1980'lerden beri geliştirilen "yeni nesil aşılar" bulunmaktadır. Teknolojisi 1900'lerden beri iyileştirilen maskelerimiz bulunmaktadır. Orta Çağ'dan beri etkinliği bilinen ve bu nedenle asırlardır uygulanan sosyal mesafe ve karantina araçlarımız bulunmaktadır. Üstüne, bir de tarihte hiçbir noktada bulunmayan, bütün topluma aynı anda uyarı ve yönlendirmede bulunabileceğimiz kitlesel iletişim araçlarımız, mikrobiyolojimiz, virolojimiz, epidemiyolojimiz bulunmaktadır. Vahşi doğada belki soyumuzu tüketecek veya çok ciddi var oluş krizlerine yol açacak salgınları, binde 7 gibi ölüm oranlarıyla atlatabileceğimiz kadar gelişmiş hastanelerimiz, ilaçlarımız, bilimimiz bulunmaktadır. Bilim insanları, bu oranları daha da iyileştirmek, salgınları daha da hafif atlatmak ve masum insanlar gereksiz yere ölmesinler diye, bilimin tüm araçlarını kullanarak, salgına yönelik yeni müdahaleler de geliştirmektedirler. Bu müdahalelelerin sonucunda ortaya çıkan yönergeler de son derece basit ve tarihin zorlu testlerinden geçmiş önerilerdir: Aşı ol, maske tak, mesafeni koru. Bu kadar! Buna rağmen insanlar, bu kadar basit şeyleri bile yapamamaktadır. Neden? İddialarına göre bu öneriler, özgürlüklerini elinden almaktadır. Neden? İddialarına göre bilimin ürünlerine güvenmemektedirler. Neden? Dünya genelindeki yüz binlerce saygın akademisyenin yazdığı makalelere ve söylediklerine değil de, bulgularını YouTube üzerinden veya internet sitelerinden açıklayan doktorlara güvenmektedirler. İşte bu noktada, bilişsel çelişki bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır: Değiller ama, bir anlığına bilim karşıtlarının "güvendiği" bu doktorların da epidemiyoloji veya viroloji konusunda saygın doktorlar olduğunu varsayalım. Bilim karşıtları, inanmadıkları doktorların değil de, inandıkları doktorların doğru söylediğini nereden bilebilirler - veya bilebilirler mi? Hayır, bilemezler. O zaman neden spesifik bir doktor grubuna inanıyorlar ve kendi inanç sistemlerini yaratıyorlar? Çünkü pandemi, objektif olarak rahatsız edici ve hatta korkutucu bir süreçtir; pandemi inkârcıları da bunu bilmektedirler. Öte yandan, pandeminin çözümü olarak önerilen (maske takma, aşı olma, mesafeyi koruma, vb. davranışlar) da rahatsız edicidir, çünkü günlük normdan bir miktar sapılmasını gerektirmektedir. İşte bu kişilerin zihninde, eğer tüm bu pandeminin "abartı" veya "yalan" olduğunu varsayarlarsa, o sıkıntılı davranış değişimlerine sebep olan pandeminin gerçekten ortadan kalkacağı sanrısı gelişmektedir. Yani pandeminin korkutuculuğuyla, potansiyel çözüm yollarının rahatsız ediciliği, bu kişilerin zihnindeki bilişsel çelişkinin temelidir.Pandemi inkârcıları (tıpkı iklim değişimi inkârcıları veya düz dünyacılar gibi kültlerde de olduğu gibi), bu bilişsel çelişkiyi çözmek adına, hâlihazırda duymak istediklerini söyleyenleri "kahraman", diğerlerini "düşman" veya "satılmış" ilân etmektedirler ve gerçekleri kabullenmek veya gerçek olmayanlara inanmayı bırakmak yerine, kendi doğrularını inşa etmeye başlamaktadırlar. Burada gördüğümüz; duyguları, düşünceleri, inançları ve değerleriyle çelişen bir bilgiyle karşılaşıp, psikolojik stres altına giren bireylerin; o bilgiye yönelik veri, gözlem ve kanıtlar, kendi inançlarıyla örtüşene kadar veya inançları gerçeklerle örtüşene kadar, gerçeklere ters düşen davranışlar sergilemeye daha meyilli hale gelmesidir. Bu, bilişsel kopukluğun tipik bir örneğidir. Bilim İnsanları Bilişsel Çelişkiye Düşer mi?Burada ilginç bir soru doğmaktadır: Bilimsel gerçekleri kabul edenlerde bilişsel kopukluk oluşamaz mı? Elbette bilime değer veren kişiler de bir tehdit karşısında psikolojik strese girmektedirler; ama salgın gibi stres faktörleri, bu kişilerin dünya görüşünü oluşturan bilimsel veri ve objektif gerçeklerle hâlihazırda örtüştüğü için, bilişsel kopukluk deneyimlememektedirler. Bir diğer deyişle, bilim insanları salgınlar gibi problemlerin canlı popülasyonlarının sıradan ve olağan problemleri olduklarını zaten bildikleri için, insanlar bu tür bir sorunla karşılaştıkları zaman çok da yadırgamamaktadırlar veya şaşırmamaktadırlar. Keza, bilim insanları (ve genel olarak bilimi takip eden kişiler) salgınların çözümleriyle ilgili davranışlara hâlihazırda aşina oldukları için, bunlar önerildiği zaman bunlara ayak direme yönünde herhangi bir ihtiyaç hissetmeyeceklerdir; çünkü bilimsel olarak doğru olan zaten budur. Bu kişiler, daha ziyade, stresin diğer bileşenlerinden, örneğin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinden mustarip olmaktadırlar. Öte yandan bilime halihazırda pek kafa yormamış veya değer vermeyen kişiler aynı problemlerle yüzleştiklerinde, birçoğunun ilk yaptığı şey inkâr etmek olmaktadır - ve bu inkâr üzerine bir hikaye inşa etmeye başlamaktadırlar. O hikayeyi destekleyecek kişileri merkeze almaktadırlar, onların ürettikleri iddiaları "gerçek" bellemektedirler. Bu kişilerin "ürettikleri" iddialar, kimi durumda onlarca yıldır biriken verilerle tamamen çelişiyor olsa bile... Objektif veriler, iddialarının tam tersini gösteriyor olsa bile... O verileri üretmekte kullandıkları metotların yanlış olduğu bilinse bile... Bu "üretilmiş" iddialar, bilimin kalbinde yer alan ispat yükü ve olağanüstü kanıt prensiplerini tatmin etmiyor olsalar bile... Pandemi İnkârcılarının Bilişsel Çelişkisinin Kırılımı ve ÇözümüBilişsel çelişkiye düşmüş kişiler, ta ki ya gerçekler onlardan yana değişene kadar bu inkârcı davranışlarında ısrar ederler; ne var ki bu tür bir değişim, pratik olarak hiçbir zaman yaşanmamaktadır. Gerçekler, insanların inanç ve isteklerine göre şekillenmemektedir.Bu tür bir bilişsel kopukluğu yenmenin bir diğer yolu da inançları ve değerleri, gerçeklerle örtüşecek biçimde değiştirmektir. Fakat insanlık tarihinde tekrar tekrar gözlendiği üzere, kişilerin haksız çıkma korkusu nedeniyle fikir değiştirdiği pek nadir görülen bir durumdur. Böylesi köklü bir bilişsel dönüşümün yaşanabilmesi için, eşit derinlikte bir deneyimin yaşanması ve bunun sebep olduğu güçlü teşvikin deneyimlenmesi gerekmektedir. İşte bu nedenle başlangıçta aşılara karşıt olan kişilerin çoğu, yakınlarındaki birilerinin salgına yakalandığını gördükten sonra fikirlerini değiştirmektedirler. Benzer şekilde, COVID'e yakalanıp da bir nefes daha alabilmenin değerini anlayacak noktaya gelen kişiler, doktorlarına "Bana aşı yapın ne olur." diye yalvarmaktadırlar. İşte bu noktada, artık iş işten geçmiş olsa bile, bu kişilerin zihnindeki bilişsel kopukluk kırılmış olmaktadır ve inanç sistemi, gerçeklerle örtüşecek biçimde baştan geliştirilmektedir. Ne yazık ki sosyoekonomik durumu, çevresi veya şansı dolayısıyla bu duruma henüz düşmeyen kişilerse, aynı yalanı sürdürmeye ve yeni kurbanlara yaymaya devam etmektedirler. Ama eldeki sorunda (örneğin salgının gidişatında), iklimin değişiminde veya Dünya'ya çarpmak üzere olan bir asteroidin rotasında köklü bir değişim olmazsa ve bu unsurlar türü tehdit etmeye devam ederse, yeterince uzun süre geçtiğinde elbette bu kişiler ya ölmektedirler ya da yılmaktadırlar ve hatırlananlar, o gerçekleri en başından söyleyen bilim insanları ve o sorunlarla gerçekten savaşmayı seçen kişiler olmaktadır.Bu içerik için bir tepkiniz var mı?