Hoşgeldiniz, bir reklam engelleyici kullanıyorsunuz gibi görünüyor. Sorun değil. Kim kullanmaz ki?
Reklam engelleyici kullanma hakkınıza saygı duyuyoruz ancak reklam gelirleri olmadan bu siteyi harika tutmaya devam edemeyeceğimizi bilmenizi istiyoruz.
Cevaplar
Görsel Yükleniyor...
Görsel Yükleniyor...
- 1998: Los Alamos Ulusal Laboratuvarı ve MIT araştırmacıları alanin (kuantum hata düzeltmek için kullanılan klor içeren bir hidrokarbon) içeren sıvı bir çözelti ile moleküllerde üç nükleer spin boyunca tek bir kubit üretmeyi başardılar.
- 2000: Mart ayında, Los Alamos Ulusal Laboratuvarı'nda bilim insanları sıvı bir damla içinde 7-kubit kuantum bilgisayarın gelişimini duyurdu. Kuantum bilgisayarlarda, transkrotonik asit, 6 hidrojen, 4 karbon atomundan yapılmış moleküllerden oluşan basit moleküllerin atomik çekirdek partikülleri işlenmek için Nükleer Manyetik Rezonans (NMR) kullanılır. NMR, parçacıklara elektromanyetik darbeler uygularlar. Manyetik alana paralel ya da karşı pozisyondaki bu parçacıklar kuantum bilgisayarlar ile dijital bilgisayarların bitlik bilgi kodlama özelliğini taklit ederler.
- 2001: IBM ve Stanford Üniversitesi'nden bilim insanları başarıyla kuantum bilgisayara "Shor Algoritması"nı (şifrelemeyle ilgili bir algoritma) işlemeyi ve görüntülemeyi başardı.
- 2005: Innsbruck Üniversitesi Kuantum Optik ve Kuantum Bilgi Enstitüsü'nden bilim insanları, iyon tuzakları kullanarak ilk kubayt'lık (8 kubit) dizi üretmeyi başardıklarını açıkladı.
- 2007: Kanadalı bir şirket, 16-kubitlik kuantum bilgisayar üretti. Bilgisayar bir sudoku bulmaca ve desen eşleştirme problemlerini başarıyla çözdü.
Bu şekilde devam eden gelişmeler sayesinde, gelecekte daha işlevsel ve genel amaçlı kuantum bilgisayarlar inşa edilebilir. Bunların aşırı karmaşık kodları çözmede, şifrelemede ve yüksek karmaşıklık değerine sahip analizleri yapabilme konusunda yararlı olacakları umulmaktadır. Ayrıca kubitler sayesinde veri güvenliği konusunda da çağ atlanması umulmaktadır. Genel olarak bakıldığında gelişmeler son derece umut verici olsa da, kuantum bilgisayarların dünya problemlerini çözebilecek seviyeye ulaşması için en azından birkaç düzine kubitlik bilgisayarlara ihtiyaç vardır. Bunlara ne kadar sürede ulaşacağımızı bekleyip göreceğiz.Kuantum Bilgisayarları Nasıl Üretiyoruz?Hepimiz suyu kaynattığımızda onun belli bir dereceden sonra kaynamaya başladığını biliriz. Bunun sebebi suya verdiğimiz ısının, su moleküllerinin (atomların) hızını artırmasıdır. Isı atomun hareketini hızlandırır. Buraya kadar her şey yolunda. Peki bu durumun iyon tuzağıyla, ya da daha genel ifadeyle, kuantum bilgisayarlarla olan bağlantısı nedir?Önce, "iyon kapanı" ya da "iyon tuzağı" nedir sorusunun cevabıyla başlayalım. İyon kapanı (ion trapping) bir atomun vakumda sabit tutularak üzerine deneyler yapmaya yarayan bir tekniktir ve daha isabetli saatlerin ve hatta kuantum bilgisayarların geliştirilmesinde kullanılmaktadır. Bu tekniği şöyle hayal edebilirsiniz. Elinizde bir misket/bilye ve önünüzde de genişçe bir kase olduğunu düşünün. Burada misket, yüklü bir atomu; kase de elektromanyetik bir alanı temsil ediyor olsun. Elinizdeki misketi kasenin kenarından bıraktığınızda ve kaseyi de yuvarlak hareketler yapacak şekilde hafifçe hareket ettirdiğinizde, kasenin içindeki bilyenin (atomun) kasenin dibine doğru ilerlerken tuttuğu süreyi, yani atomun gözlemlenme süresini de böylelikle uzatmış olursunuz. İşin bundan sonraki kısmı ise atomları soğutarak onların hareketini kuantum fiziği elverdiği ölçüde kontrol altına almaktır. Peki atomları soğutarak onların hareketini nasıl yavaşlatabilir ve üzerlerinde deneyler yapabilir hale getiririz?Lazer Tabancasının Hedefindeki AtomYazımızın başında, atomun hareketini hızlandırmak için maddeye ısı vermemiz gerektiğini söyledik. Ancak atomu iyon kapanında kıstırabilmek için onun hızını düşürmemiz, yani onun enerjisinden bir miktar çalmamız gerekiyor. Onu soğutup enerjisini düşürmek için ise hepimizin bildiği lazer ışığı kullanılıyor. Atomu hedef alan lazer atımları sayesinde atom mutlak sıfıra yakın derecelere kadar (–273,15 °Celsius civarına kadar) soğutularak hızı düşürülüyor. Bunu dilerseniz bir örnekle açıklayalım.Bir yöne doğru süratle koştuğunuzu ve karşıdan birinin sizin göğsünüze isabet edecek olan bir futbol topunu hızlıca attığını düşünün. Bu, hem hızınızı hem de hareket enerjinizi düşürecektir. Elbette topun durumu da bundan farklı değildir. Benzer şekilde, ışığın da bir enerjisi ve momentumu vardır ve atomun hareket yönünün aksine doğru ilerleyen bir ışık, atomun enerjisini düşürecek ya da atomu yavaşlatacaktır. Deneylerde lazer ışığının tercih edilme sebebi ise lazerin oldukça fazla enerjiye sahip ama bir o kadar da ‘soğuk’ oluşudur. Bunu da saatte yaklaşık 1600 km (saatte bin mil) bir hızla, yani oldukça yüksek bir enerji seviyesinde hareket edip de yine de soğukluğundan bir şey kaybetmeyen bir buz küpüne benzetebilirsiniz.Kuantum Bilgisayarın İşlem Birimi Olarak AtomlarSoğutularak elektron kaybeden bir atom, yani bir iyon, ufak bir mıknatıs olarak düşünülebilir. Klasik anlamda konuşacak olursak böylesi bir atom ya “kuzey kutbu” yani 1’i ya da “güney kutbu” yani 0’ı temsil eder ve buna göre bilgi saklar. Ancak kuantum dünyasındaki bir mıknatıs sadece kuzeyi ya da güneyi göstermez, aynı zamanda arada kalan diğer yönleri de (bütün olasılıkları da) gösterir ki bu durum bilgiyi saklama ve hatta onu işleme tabi tutma bakımlarından müthiş bir potansiyel barındırır.“Bugün Tekil Kuantum Sistemin Manipülasyonunun Mekaniği Modundayım!”Kuantum bilgisayarların geliştirilmesine öncülük edecek olan bir atılım 2012’de Dr. Wineland ve ekibi tarafından gerçekleştirildi. Ekip, kapana hapsettikleri yüklü berilyum atomları üzerine olan deneyleri sayesinde dünyanın en hassas saatini yaparak Nobel Fizik Ödülü’nü almaya hak kazandılar. Ancak bu öylesine büyük bir başarıydı ki kuantum bilgisayarlara doğru açılan kapıyı aralayacaktı çünkü tekil kuantum cisimleri üzerine olan bu çalışmaları, kuantum bilgisayarların işlem birimi olan “kübit”lerin gelişimine öncülük edecekti. Gelelim “Bugün tekil kuantum sistemin manipülasyonunun mekaniği modundayım” sözlerinin sahibine… Bu kişinin Nobel Ödülü'nü alan Dr. Wineland olduğunu düşünüyorsanız, şimdiden söyleyelim, yanılıyorsunuz. Buraya kadar konunun ağırlığından biraz sıkılmış olabilirsiniz diye işin içine biraz magazin katarak sizi şaşırtalım ve yazımıza nokta koyalım istedik. Evet, yukarıdaki söz, ses sanatçısı Yılmaz Morgül’e ait:Görsel Yükleniyor...
Görsel Yükleniyor...
- İyon Tabancası: Elmasın kristal yapısından bir karbon atomu çıkarılarak, yerine iyon tabancası ile bir azot (nitrojen) atomu ateşlenir. Azot, içinde bulunduğu kristal yapıda bir basınç meydana getirir. Bunun karşılığında kristal yapı, oluşan baskıyı bertaraf etmek eğilimine girer ve böylelikle azot atomunun hemen yanı başında kendiliğinden bir boşluk oluşur.
- Delta Doping: Elmas, fırın içerisinde katman katman oluşturulurken araya azot atomları serpiştirilir. Daha sonra, elektron tabancası ile bu atomların yanında birer boşluk ortaya çıkar.
Görsel 1’de elmasın kristal yapısını oluşturan kafesi görüyoruz. Azot atomunun (N) yanı başında oluşan bir boşlukta (Vacancy) elektronun (e-) spin özelliklerine müdahale edilerek bir kübit oluşturulur.Azot atomu ve yanındaki boşluk, ikisi bir arada, bir molekül gibi davranırlar. Şimdi, bu molekülün elmasın sert yapısına hapsolmuş şekilde oda sıcaklığında yapılabilen deneyleri bir düşünün, sonra da bir atomun iyon tuzağında hapsolması için ultrasoğuk sıcaklıkları gerektiren deneyleri… Sanıyoruz, elmaslar ve içindeki kusurların neden bu kadar akıl almaz derecede önemli olduklarını anlatabilmişizdir. Elmaslar, tıpkı bir iyon tuzağı gibi davranarak -ama ondan farklı olarak- bir deneyin istenildiği kadar tekrarlanma şansını verirler. Hem de bunu oda sıcaklığında (ortamı çok soğuk bir hale getirmek için fazla enerjiye gerek duymadan) yaparlar. Ne muhteşem bir potansiyel, öyle değil mi?İyi Bir Spin Özelliğinin Boşluk Merkeziyle Olan İlişkisi Nedir?Kuantum bilgisayarlar geliştirilirken, bilgi yüklemek için elektronların spin özelliklerini kontrol etmenin gerekliliğinden bahsetmiştik. Elektronun “yukarı” ve “aşağı” spin durumları, örneğin, ikili kod sisteminde 1’e ve 0’a karşılık gelmektedir. Elektronların spin özelliklerinden faydalanılarak oluşturulan kübitler iyi bir şekilde tasarlanmalıdır. Spin özelliklerine bağlı olarak boşlukta kodlanan bilgi, yani “spin izi”, daha sonra fotonlar aracılığıyla taşınarak başka bir yere kaydedilir. İşte bu aktarımın başarıyla gerçekleştirilebilmesi için boşluk merkezlerinin kaliteli oluşunun büyük bir önemi vardır. Şöyle ki spinlerin boşlukta yaratmış olduğu “iz”, uzun bir süre boyunca dayanamayıp sadece mikrosaniyeler sürmektedir. Bu izler kaybolmadan önce, yani kuantum sistemiyle olan eşuyum durumu (coherence) bozulmadan önce bilgisayar tarafından saptanabilmeli ya da okunabilmelidir ki etkili bir işlem yürütebilelim. Son olarak, bilgiyi taşıyan ışık parçacıklarının da (fotonların da) iyi nitelikli olması gerekir. Bu konuyla ilgili sevgili hocamız Mete Atatüre şunları söylüyor:"Bir boşluk merkezinden beklentimiz, parçacıkların spin özelliklerinin iyi olması, uzun bir eşuyum durumunun olması ve bilgiyi aktaracak olan fotonların yeterince parlak ve dar bir bant aralığında olmasıdır."Neden Azot?Atatüre’nin bahsetmiş olduğu özellikleri elde etmek için azot en uygun aday gibi gözüküyor. Işık özellikleri bakımından pek doyurucu olmasa da iyi bir spin özelliğine sahip olması sebebiyle azot, elmas içerisinde bir kusur olarak yaygınlıkla kullanılmaktadır. Ancak azotun, etrafından gelen çok çeşitli sinyalleri alması onu biraz kullanışsız kılmaktadır. En azından kuantum bilgisayarlar için durum böyle… Diğer taraftan, azotun bu optik özelliği başka bir aracın yapımında çok önemli hale gelmektedir. Bu konuya az sonra değineceğiz.Azot- Boşluk Merkezi Yönteminin Diğer Yöntemlere Göre Üstünlüğü Nedir?Kuantum bilgisayarlar yaratma yolunda atılmış en başarılı adımlar çoğunlukla atomları ya da molekülleri bir vakum ortamına kıstırarak gerçekleştirilmiştir. Ancak atomu bir vakumda tutabilmek, yukarıda anlattığımız üzere, o kadar kolay bir iş değildir çünkü kuantum ölçeklerinde çalışmalar yürütmek genelde aşırı soğuk (-273 santigrat dereceye yakın) sıcaklıklarda çalışmayı gerektirir. Ayrıca bir kuantum sistem üzerine yapılan çalışma, parçacıkların kuantum özelliklerinin el verdiği zaman aralığında gerçekleşmesi gerektiğinden bu durum işe ayrı bir zorluk katmaktadır. Kuantum bilgisayarların inşasındaki diğer bir zorluk ise iki parçacık arasındaki dolanıklık durumunun kırılgan yapısıdır. Bir parçacığın üzerine olan ölçüm diğerinin durumunu etkilediğinden biliminsanları, bu dolanıklık durumunu bozmadan uzun ömürlü tek bir kübit yaratmak için adeta kılı kırk yarmak zorundadırlar.Bu içerik için bir tepkiniz var mı?