Favorilere Ekle

Altın çıkartmada niçin siyanür kullanılıyor?

BilgiliŞirin tarafından 4 yıl önce oluşturuldu - 7 Kasım 2019 Perşembe 13:46

Cevaplar

BilgiliŞirin
- 4 yıl önce
Altının bilimsel simgesi olan “Au” Latince parlamak anlamındaki “aurum”dan gelir. Altının elde edilişinden konuşulmaya başlandığında, kuşkusuz kovboy filmlerinin etkisiyle, çoğumuzun hayalinde bir ırmak kenarında elindeki tavayla kumların içinde altın arayan hırpani kılıklı tipler canlanır.
Gerçekten de on dokuzuncu yüzyılda Kuzey Amerika’da biri 1849, diğeri 1896 yılında olmak üzere iki “altına hücum” dönemi yaşanmıştır. Üzerlerine kitapların yazıldığı, filmlerin yapıldığı bu iki dönemde de altın arayıcıları, altın bulma umuduyla bölgelere akın etmişler, ilk gelenlerden çok azı zengin yataklar bulurken çoğunluğu eve dönmeyi bile başaramamıştır.
Her iki “altına hücum” döneminde de, gerçekten kârlı çıkanların başında, altın aramaya tenezzül bile etmeden, sadece işçilere sağlam dikişli “blue- jean” kumaşları satan Levi Strauss geliyordu. Pamuklu kumaşları, sıcak su ısıtıcılarını, kazma, kürek ve elekleri neredeyse altın fiyatına satan uyanık tüccarları saymazsak bu devirlerden en kârlı çıkanlar, altın arayıcılarının yollarını kesip, ellerindekini alan, onları soyup soğana çeviren haydutlar oldu.
O zamanlar altın bulabilmek umuduyla, hayattaki her şeyini terk edip, vahşi doğa şartlarında altın aramaya gelen insanlara, çevrelerindeki denizlerde, tepelerindeki gökyüzünde hatta kendi bedenlerinde bile çok ciddi oranlarda altın bulunduğu söylense ne yaparlardı acaba?
70 kiloluk bir insanın bedeninde yaklaşık 7 miligram altın vardır. Okyanus sularının her litresinde ise 0,002 miligram altın bulunur. Bu hesaba göre tüm denizlerde toplam 10 milyon ton altın bulunuyor ama bu altını denizlerin içinden alabilmenin maliyeti elde edilecek altının değerinin çok üstündedir.
Çevremizdeki altın sadece okyanuslarla ve yeryüzüyle sınırlı değil. Tepemizde de bol miktarda altın dolanıp duruyor. 100 metre çapında asteroid denilen bir milyon tonluk bir gök cisminde en azından 100 ton altın, platin ve osmiyum gibi değerli madenlerin bulunduğu sanılıyor. Güneş’in etrafında bu tip 200 bin asteroidin dönmekte olduğu düşünülürse başımızın üstünde ne miktarda bir altın stoku olduğu, nasıl bir servetin yattığı anlaşılır.
Bu kadar yakınında hatta kendi içerisinde de altın bulunabileceğini hayal bile edemeyen insanoğlunun işi daha kestirme yoldan halletme, yani diğer metalleri altına dönüştürme inancı ve inadı “simya” adı verilen bir bilimin doğmasına yol açtı. Simyacıların suni yoldan altın elde etme uğraşılan on dokuzuncu yüzyıla kadar sürdü fakat hiç bir sonuç alınamadı. Gerçi çağımız nükleer bilimcileri platini altına dönüştürmeyi başardılar ama astarı yüzünden pahalıya gelen bu üretim tekniği de pratikte bir yarar sağlamadı.
Doğadaki metallerin çoğu toprak ve kayalarla öylesine kaynaşmıştır ki, bu metalleri ayırıp, katışıksız halde elde etmek için maden filizini eritmekten başka yol yoktur. Oysa altın, ya kumların ve çakıl taşlarının arasında küçük parçacıklar halinde ya da kayaçlar arasında damarlar halinde saf ve katışıksız olarak bulunur.
Altın arayıcılarının akarsu yataklarından elde ettikleri altın genellikle küçük tanecikler halindedir. Bu altınlı kumlara “ikinci dereceden altın yatakları” denilir. Bunlar dağlardaki altın içeren kayalardan, su ve havanın etkisiyle ufalanarak akarsuların taşıyıp getirdikleri kumlardır. Altın arayıcıları, nehir kumunu tepsiler içinde suyla çalkalarlar ve üstte kalan kumu dökerler. Çok ağır bir maden olan altının parçacıkları kabın dibinde birikir.
Kayaçlar arasında bulunan altın yataklarına ise “birinci dereceden altın yatakları” denilir. Yeryüzündeki altının büyük bir bölümü bu tür kayaçlar arasına yerleşmiş damarlarda bulunur. Bu kayaçlar önce dinamitle parçalanır, sonra mekanik olarak ufalanır. Suyla karıştırılarak çamur haline getirilen tozların içindeki altın sonunda ancak kimyasal yolla ayrılabilir.
Kimyasal yöntemler içinde en bilineni siyanürleme işlemidir. Siyanürün altını çözdüğünün ve kayaçlar içinde milimetrenin yüzde 1 ’i boyutlarında bulunan ince taneli altını sadece siyanürün tutabildiğinin keşfedilmesinden sonra altın üretiminde yepyeni bir dönem başladı.
Altın elde edildikten sonra bir barajda biriktirilen atıklar, yani siyanürlü bileşikler ileri derecede zehirleyici olup insan ve çevre sağlığı bakımından ciddi tehlikeler oluşturur. Yüzde 2 siyanür içeren bir çay kaşığı dolusu çözelti bile bir insanı rahatlıkla öldürebilir. Ne var ki, tüm tehlikelerine rağmen hâlâ geçerli olan tek üretim yöntemi, yüzyılı aşkın bir süredir kullanılmakta olan bu siyanürleme yöntemidir. Halen dünya altın üretiminin yüzde 85’i siyanürle yapılıyor. Siyanüre alternatif olabilecek malzeme ve yöntemler ya çok pahalı ya da siyanürden daha zehirleyici. Zaten dünyadaki siyanürün büyük bir kısmı da başta plastik üretimi olmak üzere değişik endüstri dallarında sürekli kullanılıyor.
Yanıtla
0
0

Bu içerik için bir tepkiniz var mı?

0
0
0
0
0
0
0
0
Yaşam konusundaki bazı benzer içerikler
İlginizi çekebilecek diğer içerikler
© 2019 - 2024 SoruDenizi v1.4.1
Giriş Yap

Üye Ol
En az 3 en çok 23 karakter, sadece harf ve rakam içerebilir. Boş bırakılamaz En az 6, en çok 36 karakter olmalıdır. Boş bırakılamaz

Kullanıcı Sözleşmesi'ni kabul ediyorum
Şifremi Unuttum
Şifre yenileme bağlantısı e-postanıza gönderilecektir.

Reklamlar Görüntülenemiyor 😞
Hoşgeldiniz, bir reklam engelleyici kullanıyorsunuz gibi görünüyor. Sorun değil. Kim kullanmaz ki?
Reklam engelleyici kullanma hakkınıza saygı duyuyoruz ancak reklam gelirleri olmadan bu siteyi harika tutmaya devam edemeyeceğimizi bilmenizi istiyoruz.
Anlıyorum; reklam engelleyicimi devre dışı bıraktım.
Soru Denizi, ziyaretçilerine daha iyi bir deneyim sağlamak amacıyla çerez (cookie) teknolojisini kullanmaktadır.
Detaylı Bilgi
Tamam